I. GENEL OLARAK
TMK.m.174/II’ye göre boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.
Boşanma sonucunda taraflardan biri çoğu zaman acı çekmek, üzüntüye kapılmak ve ruhsal çöküntüye uğramak sorunuyla karşı karşıya kalmakta, kusursuz veya daha az kusurlu eşin kişilik hakları çoğu kez belirgin bir şekilde saldırıya uğramakta; zina, hayata kast, pek fena davranışlar, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme gibi özel boşanma sebeplerine dayalı boşanma davalarında kişilik haklarına yapılan ağır saldırı belirgin bir hal almakta, bozulan ruh dengesini yeniden kurmak için bir denkleştirme aracına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu aşamada manevi tazminat olarak uygun bir para ödenmesi öngörülmüştür.
II. MANEVİ TAZMİNATIN HUKUKİ NİTELİĞİ ve AMACI
A. Hukuki Nitelik
TMK.m.174’te düzenlenen manevi tazminat ancak boşanma halinde hükmedilebilen, boşanmaya neden olan olaylar yüzünden manevi tazminat isteyen tarafın, kişilik hakları ve aile bütünlüğüne ağır biçimde saldırıldığı için zarar görmüş olması durumunda ve bu yüzden saldırıya uğrayan eş tarafından manevi bir acı duyulması durumunda hükmedilmektedir.
Boşanma halinde hükmedilen manevi tazminat, hukuksal niteliği itibariyle bir haksız fiil tazminattır. Hatta bazı yazarlar, TMK.m.174’ün metinden çıkartılarak haksız fiille ilgili BK.m.41 hükümlerine atıf yapılması yönünde görüş bildirilmiştir. Manevi tazminatın karma nitelikte olup hem cezai hem hukuki yönünün olduğunu ancak bir özel hukuk müeyyidesi olup failin cezalandırılmasını değil mağduru tatmin amacı taşımakta olduğunu düşünen yazarlar da vardır.
B. Manevi Tazminatın Amacı ve Fonksiyonu
Yargıtay, manevi zararın amacını şöyle açıklamaktadır; Hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olması gerektiğini, hükmedilecek paranın zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşıdığını, bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmediğini, bu sebeplerle tazminatın sınırının amacına göre belirlenmesi gerektiğini, takdir edilecek miktarın mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olması gerektiğini vurgulamıştır
Manevi tazminat, insan ruhuna verilen eza, ızdırap, moral bozukluğu olup şahsın şahsiyetine, karakterine, ahlaki ve hukuki değerlerine, onuruna ekonomik ve sosyal mevkiine yönelen kusurlu davranışla ortaya çıkar. Manevi tazminatın fonksiyonu, belli bir meblağ ödenerek şahsın yıkılan psikolojik yapısını düzeltmektir.
III. MANEVİ TAZMİNATIN ŞARTLARI
A. Taraflar Boşanmış Olmalıdır
Boşanma davası ile birlikte boşanmaya karar verilirse talep bulunduğu takdirde manevi tazminata da, şartların varlığı halinde karar verilebilir. Boşanma davası sonucunda dava reddedilecek olursa veya ayrılık kararı verilirse manevi tazminat istemi reddedilir. Zira manevi tazminat boşanmaya dayalı bir hak olup talebin kabulü için boşanmaya karar verilmiş olmalıdır.
Boşanma davasında manevi tazminatın, maddi tazminattan ayrım gösterdiği en önemli nokta zarar unsurudur. Zira maddi tazminatta zararın konusu zedelenen menfaatler iken manevi tazminatta zarar konusu ise kişilik hakkının ihlalidir.
B. Talep Şartı
Boşanma davasında manevi tazminatın, maddi tazminattan ayrım gösterdiği en önemli nokta zarar unsurudur. Zira maddi tazminatta zararın konusu zedelenen menfaatler iken manevi tazminatta zarar konusu ise kişilik hakkının ihlalidir.
Boşanma ile birlikte istenilen manevi tazminat miktarı, sonradan ıslahla bile arttırılamaz. Taleple bağlılık ilkesi gereği, talep edilen manevi tazminat miktarı aşılarak karar verilemez.
Talepte bulunan, dilekçesinde ne istediğini açık seçik beyan etmelidir. Sadece diyelim “20.000 YTL tazminat istiyorum.” şeklinde beyanda bulunmuş ise hakim istenilen tazminatın niteliğini açıklattırmak zorundadır.
Manevi tazminat, boşanma davasının fer’i olduğundan davanın her aşamasında yazılı olarak dilekçe ile ya da sözlü olarak duruşma tutanağına yazılmak suretiyle istenebileceği gibi, zamanaşımı süresi içinde harcı yatırılarak açılacak ayrı bir dava ile de istenilebilir.
Manevi tazminat istemi, şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olup sadece hak sahibi istemde bulunabilir. TMK.m.25/IV hükmünde manevi tazminatın devredilmesi karşı tarafça kabul edilmesi, mirasçıya geçmesi için de mirasbırakan tarafından ileri sürülmesi şartlarına bağlanmıştır. Davacı yargılama sırasında istemin tamamından veya bir kısmından vazgeçebilir.
C. Boşanmaya Sebep Olan Olaylar Yüzünden Davacı Tarafın Kişilik Hakkının Saldırıya Uğraması(Manevi Zarara Uğraması)
Kişilik hakkı kişinin kendisine ait olan ve kişiliğini oluşturan kişi olması nedeniyle sahip olduğu dokunulmaz, vazgeçilmez tüm kişilik değerleridir. Başkalarına devri mümkün olmayan, parayla ölçülemeyen, miras yoluyla geçmeyen, haczedilemeyen, kişiye özel mutlak haklardan olup Anayasa ile güvence altına alınan herkesçe saygı gösterilmesi ve zarar verilmemesi gereken değerlerdir. Kişilik hakları, genel olarak kişiyi toplumdaki diğer insanlardan ayıran, bireysel unsurları oluşturan haklar olup; bedensel ve ruhsal sağlık, şeref ve haysiyet, giz alanı, görüntü ve isim üzerindeki haklar gibi geniş kapsamlı hakları ifade eder.
Manevi zarar, kişi varlığında kişinin iradesi dışında meydana gelen zarar olup, kişiliğine yapılan hukuka aykırı saldırı sebebiyle duyduğu acı, elem, ızdırap olarak ifade edilmekte, manevi tazminat ile kişinin ruhsal dünyasında meydana gelen yıkıntı azaltılmak istenmektedir.
4721 sayılı Kanun’un 174/2 maddesi ile kişilik haklarının ihlalinde herhangi bir ağır-hafif şeklinde derecelendirme yapılmamış, manevi tazminata hükmetmek için kişilik hakkının saldırıya uğraması yeterli görülmüştür. Saldırının derecesi ancak manevi tazminat miktarının belirlenmesinde rol oynar.
Kişilik hakkının zedelenip zedelenmediğinin belirlenmesinde olayların niteliği ve talep eden tarafın duyduğu üzüntü derecesi dikkate alınmalıdır.
Davacı tarafın kişilik hakkının hangi hallerde zedelenmiş olduğu boşanmaya sebep olan olayların niteliği ve tazminat talep eden tarafın elem ve üzüntü derecesine göre belirlenir. Örneğin, eşlerden birinin zina etmesi diğer tarafta çok büyük yıkımlara çoğu kez sebep olur. Çoğu kez denmesinin sebebi ise, eşinin zina etmesine hiç aldırmayan, duyguları rencide olmayan kişilerin varlığıdır.
Doktrin ve uygulamada manevi tazminata hükmetmeyi gerektirecek olaylara şunlar örnek verilebilir; taraflardan biri başkası ile yaşıyorsa, eşlerden biri diğerine beddua etmişse, cinsel ilişki koca tarafından kurulamadı ise, eşlerden biri diğer eşi istememişse, eşlerden biri hastalanan eşinin hastalığı ve tedavisi ile ilgilenmemişse, eşlerden biri diğer eşe iftirada bulunmuşsa, kocası tarafından kadın kürtaja zorlanmışsa, eşlerden biri diğer eşi sadakatsizlikle suçlamışsa, eşlerden biri her ne sebeple olsun diğer eşe şiddet uygulamışsa, eşlerden biri diğer eşi evden kovarak uzaklaştırmışsa, evi eşi ve çocuklarıyla ilgilenmeyen evini terk eden koca aleyhine, kadını evde kapalı tutup yakınları ile görüşmesini engelleyen koca aleyhine, evlendiği sırada bakire olduğu halde karısının “kız olmadığını” etrafa yayan koca aleyhine, boşanma davası dilekçesinde eşe yönelik yazılan hakaret içerikli sözler yazan eş aleyhine manevi tazminata hükmedilmelidir.
Yine Yargıtay kararlarına göre; bağımsız ev temin etmeme, evlilik töreninden sonra bir araya gelip karı koca hayatı yaşamamaları, ayrılık kararına dayalı olarak tarafların ayrıldıkları sırada birbirleri ile görüşmemeleri, kızlık yapısının doğal şeklinden habersiz kocanın karısını suçlaması, düğün yapmayıp bağımsız ev hazırlanmamış olması, eşlerden biri diğeri ile alay etmişse manevi tazminata hükmedilmez.
D. Davalı Tarafın Boşanmada Kusurlu Olması
Davacı tarafın TMK.m.174’de EMK.m.143’den farklı olarak davacının “kabahatsiz” olması koşulu kaldırılmıştır. TMK 174. maddenin gerekçesinde davacının kusursuz olması şartının yasadan çıkartılarak, davalının kusurlu olmasının yeterli görüldüğü, davacının da boşanmada kusurunun bulunmasının genel hükümler gereğince BK.42. madde vd. hükümlerinin uygulanması sonucu tazminattan indirim ya da tazminata hiç hükmetmeme sebebi sayılacağı ifade edilmiştir.
Kanunun gerekçesinde boşanmaya, dolayısıyla manevi tazminat istemine dayanak yapılan olaylarda (haksız fiilde) davacının (zarar görenin) birlikte kusuruna uygulanacak haksız fiil kurallarına yollama yapılmıştır. BK.44. maddesine göre zarar gören, zararın doğmasına veya çoğalmasına yardım etmiş ve haksız fiili gerçekleştirenin durumunu ağırlaştırmışsa, hakim manevi tazminatı indirebileceği gibi tamamından da vazgeçebilir. Davacının ilk haksız eylemi kendisinin gerçekleştirmesi özellikle haksız tahrik niteliğindeki davranışlarıyla tazminata konu vakaların oluşmasına sebebiyet vermesi hallerinde, birlikte kusurdan söz etmek gerekir. Ancak davanın kişilik haklarına saldırı teşkil eden olaylara tepki niteliğindeki fiilleri bunun dışında tutulmalıdır.
E. Tarafların Eşit Kusurlu Olması Durumu
Türk Medeni Kanunu’ndaki düzenlemeden önce Yargıtay 2. hukuk dairesinin yerleşik içtihadı tarafların boşanmaya neden olan olaylarda eşit kusurlu olmaları durumunda manevi tazminata hükmedilemeyeceği yönündeydi. Yeni düzenleme ile davacı açısından kusursuzluk şartı kalkmış, tarafların eşit kusurlu olmaları halinde manevi tazminata engel bir durum kalmamıştır. Bu durumda, BK.m.44’e göre ya tazminattan indirime gidilecek ya da tazminattan tamamıyla vazgeçilecektir. Burada her somut olaya göre değerlendirilme yapılacaktır.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 08.06.2005 tarih 2005/6390 esas 2005/8876 kararı ve bu doğrultuda verilen diğer kararlar incelendiğinde; tazminat isteyen tarafın ağır kusurlu veya diğer tarafla eşit kusurlu olmaması şartı arandığı gibi, somut olaya göre değerlendirme yapılarak tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kurallarının da dikkate alınmalısı gerektiği sonucuna varılabilir.
Davacının boşanmada kusuru davalının kusurundan daha ağır ise, bu durumda doğan zararla davalının eylemi arasındaki illiyet bağı kesilecek zira davacı iddia ettiği zarara kendi ağır kusurlu davranışıyla sebebiyet vermiş olacaktır. Bu durum gözetildiğinde gerek maddi tazminat gerekse manevi tazminat açısından davacının kusursuz olmasının asıl unsur olduğu anlaşılmaktadır.
F. Boşanma ile Manevi Zarar Arasında Uygun İlliyet Bağı
Manevi zarara uğradığını iddia edip, manevi tazminat talep eden tarafın tazminat talebinin kabul edilebilmesi için iddia ettiği manevi zararın boşanma sonucu olması gerekir. Örneğin, kişi boşanma sonucu psikolojik bunalıma girip tedavi gördüğünü kanıtlarsa, ancak yapılan yargılama sonucunda psikolojik bunalıma girmesinin esas sebebinin boşanma değil, bir yakınını kaybetme olduğu anlaşılırsa illiyet bağının yokluğu nedeniyle tazminat istemi reddedilecektir.
Manevi tazminat isteyen taraf manevi zarara uğradığını ve bu zararının da boşanma nedeniyle gerçekleştiğini ispatlayarak illiyet bağı kurulmuş olacaktır.
Sözü edilen illiyet bağı birçok olayda yaşam deneyimleri gereği mevcuttur. Örneğin, çok sevdiği eşinin zina etmesi evi terk edip bir başkası ile yaşamaya başlaması olaylarında illiyet bağı mevcut olup başka kanıt gerektirmeyebilir.
G. Manevi Tazminatta Hukuka Aykırılık Koşulu
Manevi tazminata hükmedebilmek için, bir diğer koşul da hukuka aykırılıktır. TMK.m.24/II hükmünden de anlaşılacağı üzere, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırı olup, kişilik hakkı zedelenen kişinin rızasının bulunması ki her rıza geçerli değil, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar, kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biri bulunması istisna oluşturmaktadır.
TMK.m.174/II’de manevi tazminat düzenlenirken “hukuka aykırılık” unsurundan bahsedilmemiş, bu durum bazı yazarlarca BK.m.49 ve TMK.m.24’den farklı olarak boşanma halindeki maddi tazminatta bu şartın aranmadığı, bu unsurun yerini “boşanmanın kesinleşmiş olması” şartına bıraktığı şeklinde yorumlanmıştır.TMK. m. 174/II’de düzenlenen manevi tazminat haksız fiil niteliğinde olup aynı gerekçelerle hukuka aykırılık unsuru aranmalıdır. Zira, yukarıda da bahsettiğimiz üzere hukuka uygunluk nedenleri varsa tazminata hükmedilmemelidir.
IV. MANEVİ TAZMİNAT MİKTARININ BELİRLENMESİ
Manevi tazminat miktarını hakim takdir edecektir. Hakim, TMK.’nın kendisine verdiği takdir yetkisini kullanırken olayın ağırlığı, zararın ağırlığı ve oluş biçimi, kusur oranları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, yaşları, evliliğin devam süresi ve diğer hususlar araştırılıp sonuca göre karar vermelidir. Yine yaşadıkları çevre, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlal edilen mevcut veya beklenen menfaat, sosyal statüleri de gözetilmesi gereken hususlardır.
Manevi tazminatı belirlemede en önemli ölçü, verilecek tazminatla talep eden tarafın zenginleşmemesidir. Yani “İyi ki de mağdur olmuşum!” dememelidir.
Manevi tazminatın miktarı, davacı tarafın kişilik haklarına yapılan saldırının gösterdiği özellikler, bozulan ruhsal denge, duyulan elem ve acı, zedelenen kişisel hakların ağırlığı ile orantılı olmalıdır. Bu durumda her somut olayda yapılan değerlendirme farklı olmalıdır.
Hakim, TMK.m.4’de öngörülen takdir hakkını kullanırken hak ve nesafetle hükmetmeli, hükmedilen tazminat miktarı makul, inandırıcı, orantılı olmalı; bir tarafı zenginleştirecek diğer tarafı ise müzayakaya düşürecek ölçüde olmamalıdır.
V. MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİNDE ZAMANAŞIMI
Kural olarak, manevi zarara uğramış olan taraf, manevi zararını ya karşı tarafla anlaşarak, ya da dava yoluyla bu zararının karşı taraftan talep ederek giderebilir. Eğer, manevi zarara uğrayan kusursuz veya az kusurlu olan taraf, manevi tazminat talebinde bulunmamışsa, mahkeme tarafından bu konuda re’sen her hangi bir karar verilemez.
Dava yoluyla maddi tazminatın talep edilmesi konusunda, Yargıtay’ın 22.1.1988 Tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı’ndan önce, öğreti görüşlerinde ve yargı kararlarında her hangi bir fikir birliği yoktu. Yargıtay, verdiği içtihadı birleştirme kararında, ‘‘boşanma hükmünün kesinleşmesinden sonra dahi kabahatsiz eşin boşanmaya neden olan olaylara dayanarak manevi tazminat davası açabileceğini” ifade etmiştir. Eski MK. yürürlükte iken, Yargıtay’ın vermiş olduğu bu İçtihadı Birleştirme Kararı, son derece isabetli ve yerinde olan bir karardı. Zira, Yargıtay, verdiği bu kararıyla, hem farklı uygulamalara son vermiş hem de hak arama özgürlüğün önündeki engelleri ortadan kaldırmıştır.
Kanımızca, yukarıda bahsedilen tartışmalar, Yeni Medeni Kanun‘un yürürlüğe girmesiyle, artık anlamını tamamen yitirmiştir. Zira, kanun koyucu, Yeni Medeni Kanun’da, manevi tazminatın boşanma davasıyla birlikte veya ayrı olarak talep edilebileceğine ilişkin olarak doğrudan doğruya bir düzenleme öngörmemesine rağmen, bu konuya maddi tazminatın talep edilmesinde de olduğu gibi, dolaylı bir çözüm getirmiştir. Zira, kanun koyucu, TMK.m.178’de, ‘‘Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.” demekle, evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan manevi tazminata ilişkin dava hakkının da, davanın kesinleşme tarihinden itibaren bir yıl içerisinde zamanaşımına uğrayacağını düzenleşmiş olmaktadır.
Öğretide, kanun maddesinin kenar başlığının zamanaşımı olarak düzenleyen kanun koyucunun, kanun maddesinin kenar başlığını zamanaşımı olarak nitelendirmesinin pozitif hukuk anlayışı gereği olduğu, buradaki sürenin zamanaşımı süresi olarak kabul edilmesinin bir zorunluluk olduğunu, kanun maddesinde yer alan sürenin zamanaşımı veya hak düşürücü süre olmasının en önemli farkının, eğer, bu süre hak düşürücü süre olarak kabul edilseydi, hakimin bu sürenin sona erip ermediğinin re’sen dikkate alması gerekeceği, ancak kanun maddesinde yer alan süre zamanaşımı süresi olduğu için, bu sürenin sona erip ermediği hakim tarafından re’sen dikkate alınmasının gerekmeyeceği ifade edilmiştir. Dolayısıyla, boşanma davası kesinleştikten bir yıl sonra, her hangi bir maddi tazminat talebiyle karşılaşan taraf, öncelikle zamanaşımı definde bulunmak zorunda olacak, aksi takdirde, mahkemede ilk itiraz olarak zamanaşımı definde bulunmazsa, boşanmadan kaynaklanan maddi tazminat talebiyle karşı karşıya kalacaktır.
Her ne kadar maddenin kenar başlığı ve metinde bir yıllık sürenin zamanaşımı süresi olduğu ifade edilse de maddede ön görülen bu süre doktrindeki bazı yazarlar tarafından hak düşürücü süre olarak da nitelendirilmektedir. Yargıtay’ın görüşü ise bu sürenin zamanaşımı olduğu yönündedir.
VI. MANEVİ TAZMİNATIN ÖDENME BİÇİMİ
Maddi tazminatın ödenmesine toptan veya irat şeklinde karar verilirken, manevi tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez. İradın sözlük anlamı gelir olup, manevi tazminatta amaç mal varlığı değerindeki azalmayı gidermek olmadığından, kanun koyucu manevi tazminatın irat şeklinde ödenmesini yasaklamıştır.
Manevi tazminata mutlaka uygun bir miktar para olarak hükmedilmeli ayni veya özür dileme gibi hüküm kurulmamalıdır. TMK.m.174’de de “uygun bir miktar para” denilerek bu husus açıklığa kavuşturulmuştur.
Anayasa Mahkemesi, paranın manevi zararları karşılamak üzere kullanılabilmesi, hiçbir zaman manevi kaybı getirip yerine koyduğu yahut manevi varlığın bir bölümünün onunla mübadele edildiği anlamını taşımadığını, paranın bu alanda gördüğü işin, kişilik hakları ve yararları zedelenen kimsenin duyduğu ağır manevi acıyı bir dereceye kadar yumuşatıp yatıştırmaktan; bozulan manevi dengeyi onarıp düzeltmekten; bir teselli, bir avunma, bir ruhi tatmin aracı olmaktan ibaret olduğunu belirtmiş, paranın ödeme aracı olarak kabul edilmesinin gerekçesini açıklamıştır.
Manevi tazminata tarafların anlaşmaları dışında, Türk parası olarak hükmedilir. Tarafların manevi tazminatın miktarı konusunda ve hangi para ile ödeneceği konusunda sözleşme yapmaları mümkündür. Ancak, bu sözleşmenin TMK.184/5 maddesi gereğince hakim tarafından tasdik edilmesi gerekecektir. Yine TMK.166/3 maddesi gereğince, açılan boşanma davalarında tarafların yaptığı manevi tazminata ilişkin anlaşmayı hakim uygun bulmalıdır.
Manevi tazminat sadece toptan ödenebileceğinden taksit şeklinde ödenmesine ve bölünerek ödenmesine karar verilemez. Ayrıca, maddi tazminattan farklı olarak manevi tazminatın kaldırılması veya miktarının değiştirilmesi mümkün değildir.
Manevi tazminat alan eşin daha sonra başkası ile evlenmesi, başka biri ile evli olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması veya eşlerden birinin ölümü gibi hallerde manevi tazminatın iadesi istenemeyeceği gibi, mirasçılar da iade talebinde bulunamazlar. TMK.m.174/2’ye dayalı manevi tazminat talep eden eşin ölümü halinde dava hakkı mirasçılara intikal etmez.
VII. MANEVİ TAZMİNATTA CEZA DAVASININ ETKİSİ
TMK.m.174/II hükmüne göre istenilen manevi tazminata hükmedilirken, manevi tazminat isteğini ilgilendiren ceza davasının sonucu beklenmeli, aynı olay sebebiyle ceza davasında manevi tazminat verilmişse boşanma davasında istenilen manevi tazminat talebi reddedilmelidir.
Comentários